REKABET HUKUKU, REKABET KAVRAMI ve KURUL KARARLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

GİRİŞ

İnsanlığın tarihi boyunca insan ile ilgili her alanda rekabet kavramı göze çarpmaktadır. Eski zamanlarda toprak hakimiyeti, savaşlar ve iktidar mücadeleleri ile gözlenen rekabet kavramı, dokuma tezgahlarındaki teknolojik gelişim ve buhar makinelerinin keşfi neticesinde meydana gelen sanayi devrimi ile birlikte ekonomik alana doğru bir yönelim göstermiştir. Serbest piyasa ekonomisinin gelişmesi, Pazar olarak nitelendirilen kavramların ortaya çıkması, rekabetin korunması ve sınırlandırılmasında hukuki düzenlemeleri zorunlu kılmıştır. Bu çalışmada rekabet kavramı, rekabet hukuku ve genel olarak da ülkemizde rekabet alanında düzenlemeleri gerçekleştiren Rekabet Kurulu ve kararları incelenecektir.

  • REKABETİN ÖNEMİ VE REKABET KAVRAMI
  1. Rekabetin Önemi

Rekabet kuralları ekonomiyi düzenlemek ve serbest piyasalardaki rekabeti arttırmak amacı ile kullanılmaktadır. Serbest piyasa ekonomisi denilen, devletin üretim araçlarını bağımsız kuruluşlara bıraktığı ekonomi modelinde, rekabetin korunması önem arz etmektedir.

Serbest piyasa ekonomisinde, devlet ekonomik sorunların çözümünü ekonomiye müdahale ile değil fiyat mekanizması aracılığı ile gerçekleştirir. Rekabet, ekonominin temel faktörlerinden üreticilerin talep edenlerle sözleşmede taraf olma çabasını ifade eder. Ancak ekonomik anlamda rekabetin ortaya çıkabilmesi serbest piyasa ekonomisinin varlığını zorunlu kılmaktadır.

Rekabet kurallarının temel amacının talep edenlere karşı, şirketler arası serbest piyasa ekonomisini kötü etkilemesi muhtemel anlaşma ve eylemlerin; rekabeti olumsuz etkileyecek birleşme, devralma ve ortak girişimlerin; bir şirketin avantajlı konuma geçmesinin veya belirli bir piyasada tek hakim olmasının önlenmesi olduğu sayılabilir.

  1. Rekabet Kavramı

Rekabet kelime anlamı olarak “aynı amaca varmak için iki veya daha çok sayıda kimseler veyahut gruplar arasındaki yarışma” karşımıza çıkmaktadır.

Ekonomik olarak yukarıda açıklanan serbest piyasa ekonomisinin korunması ve arz edenlerin talep edenlerle sözleşmede taraf olma çabasını ifade etmektedir. Rekabetin ekonomik kavramı çoğunlukla iktisatçılar tarafından kullanılmaktadır. İktisat biliminin kurucusu olarak bilinen Adam Smith’e göre rekabet, arz ve talebi denge fiyatına doğru ulaştıran dinamik bir süreçtir.

Konu ile esas ilgili olan kısmı ise hukuki anlamdaki rekabettir. Zira bütün olarak kanunlarca sınırları belirlenen karam hukuki kavramıdır. Yasaklara, yükümlülüklere ve yaptırımlara tabii oluşu hukuki karamın genel olarak Rekabet Hukuku şeklinde kabul edilmesine neden olmaktadır.

Halbuki, rekabet sözcüğü hukuki açıdan üç değişik anlama sahiptir. Bunlar; rekabet sınırlandırmaları, haksız rekabet ve rekabet yasağıdır.Farklı anlamlar ile farklı düzenleme yollarına başvurulması, piyasa içerisindeki üreticilerin her zaman adil oynamamasından kaynaklanmaktadır. İşte bu durumda devlet yasalar ve hukuki yaptırımlar ile rekabeti ekonomik fayda sınırları içerisinde tutma gayretine girmektedir.

  • REKABET HUKUKU

Mevzuatımızda rekabetin devlet eli düzenlenmesi anayasal bir gerekliliktir. Zira T.C. Anayasa’sı 167. Maddede “ Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirler alır; piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler” demektedir.

Kaldı ki Türk Ekonomisi de ticari rekabet esasına dayanır. Bu nedenle Anayasa’nın 48. Maddesinde “ Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüs kurmak serbesttir.” denmektedir.

Rekabetin engellenmesi üreticilerin, devletin düzenleme yapmadığı bir alanda tekelleşmesine, rekabetin azalması sonucu bazı teşebbüslerin kapanmasına, istihdam oranının düşmesine, rekabetin düşük olduğu bir piyasada yeniliklerin ve tüketici yararına gelişmelerin olumsuz etkilenmesine neden olacaktır.

Rekabet hukuku alanında ilk yasal düzenlemeler Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılmıştır. 1890 yılında kabul edilen Sherman Kanunu rekabetin yatay veya dikey anlaşmalar ve uygulamalar yoluyla kısıtlanması ve tekelleşmesinin yasaklanmasına yönelik düzenlemeler içermektedir. Avrupa’da rekabet hukuku alanındaki ilk yasal düzenleme 1958 yılında yürürlüğe giren Roma Antlaşmasıdır.

Devlet çeşitli yasal düzenlemeler ile rekabetin korunması için gerekli önlemleri almaktadır. Bunlar birbirinden farklı yasal düzenlemelerde farklı alanlarda yapılan sınırlandırmalardır.

Günümüzde bu yasal düzenlemeler çoğunlukla 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve Rekabet Kurulu’nun tebliğlerinde toplanmaktadır.

4054 sayılı Kanun genel olarak belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmaları, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemlerini; hakim durumun kötüye kullanılmasını; Rekabet Kurul’unca çıkartılacak tebliğlere aykırı birleşme ve devralmaları yasaklar.

6102 sayılı Kanun genel olarak ticari şirket ortaklıklarında ortak ve/veya yöneticilerin ve acentelerin rekabetlerini düzenler.

TTK’nın 230. Maddesinde kolektif şirket ortaklarının, 311. Maddesinde komandit şirket ortaklarının, 396. Maddesinde anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin, 626. Maddesinde de limited şirket müdürlerinin rekabet yasaklarını düzenlemiştir.

Madde 230 : (1) Bir ortak, ortağı olduğu şirketin yaptığı ticari işler türünden bir işi, diğer ortakların izni olmaksızın kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırlandırılmamış ortak olarak giremez.

(2) Yeni kurulan bir şirkete giren ortağın, daha önce kurulmuş diğer bir şirketin de sorumluluğu sınırlandırılmamış ortaklarından olduğunu diğer ortaklar bildikleri hâlde önceki şirketten ilişiğinin kesilmesini aralarında açıkça kararlaştırmamışlarsa, bu durumu kabul ettikleri varsayılır.

Madde 311 :Kollektif ortakların, şirket konusunu oluşturan işlemlerin aynını yapamayacaklarına ilişkin 230 uncu madde komanditerler hakkında uygulanmaz. Ancak, komanditer, şirketin işletme konusunun kapsamına giren işlerle uğraşacak bir ticari işletme açar veya böyle bir işletme açan bir kişiyle ortak olur ya da bu nitelikte bir şirkete girerse, komandit şirketin belgelerini ve defterlerini incelemek hakkını kaybeder.

Madde 396 : (1) Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez. Bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu üyelerinden şirket tazminat istemekte veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir.

(2) Bu haklardan birinin seçilmesi birinci fıkra hükmüne aykırı harekette bulunan üyenin dışındaki üyelere aittir.

(3) Bu haklar, söz konusu ticari işlemlerin yapıldığını veya yönetim kurulu üyesinin diğer bir şirkete girdiğini, diğer üyelerin öğrendikleri tarihten itibaren üç ay ve her hâlde bunların gerçekleşmesinden itibaren bir yıl geçince zamanaşımına uğrar.

(4) Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarıyla ilgili hükümler saklıdır.

Madde 626 : (1) Müdürler ve yönetimle görevli kişiler, görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlüdürler. 202 ilâ 205 inci madde hükümleri saklıdır.

(2)Şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemiş veya diğer tüm ortaklar yazılı olarak izin vermemişse, müdürler şirketle rekabet oluşturan bir faaliyette bulunamazlar. Şirket sözleşmesi ortakların onayı yerine ortaklar genel kurulunun onay kararını öngörebilir.

(3)Müdürler de ortaklar için öngörülmüş bulunan bağlılık borcuna tabidir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 626. Maddesinde adi ortaklıkta ortaklar için rekabet yasağı, 553. Maddesinde tacir yardımcıları için rekabet yasağı, 444 – 447 maddelerinde ise işçi için rekabet yasağı düzenlemiştir.

Madde 626 :Ortaklar, kendilerinin veya üçüncü kişilerin menfaatine olarak, ortaklığın amacını engelleyici veya zarar verici işleri yapamazlar.

Madde 553 :Bir işletmenin bütün işlerini yöneten veya işletme sahibinin hizmetinde bulunan ticari temsilciler, ticari vekiller veya diğer tacir yardımcıları, işletme sahibinin izni olmaksızın, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kendilerinin ya da bir üçüncü kişinin hesabına işletmenin yaptığı türden bir iş yapamayacakları gibi, kendi hesaplarına bu tür işlemleri üçüncü kişilere de yaptıramazlar.

Buna aykırı davranırlarsa işletme sahibi, aralarındaki hukuki ilişkiden doğan hakları saklı kalmak kaydıyla, uğradığı zararın giderilmesini isteyebileceği gibi, bunun yerine, ticari temsilcinin, ticari vekilin veya diğer tacir yardımcısının kendi hesabına yaptığı veya üçüncü kişilere yaptırdığı işlerin kendi hesabına yapılmış sayılmasını ve bu işler dolayısıyla aldıkları ücretin verilmesini veya aynı işlerden doğan alacağın devredilmesini isteyebilir.

Yine TTK’nın 54 – 63 maddeleri arasında haksız rekabete ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Haksız rekabete ilişkin ülkemizde ayrıca 3577 Sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun 14/06/1989 tarihinde kabul edilmiş, 01/071989 tarihinde de Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Rekabet sınırlamaları ile rekabet yasaklarının hem ortak hem de farklı yönleri bulunmaktadır. İkisi açısından da esas önemli olan kısım rekabetin korunması ve devam ettirilmesidir. Rekabetin sınırlandırılması ile ilgili düzenlemeler 4054 sayılı Kanun ile düzenlenmiş iken, rekabet yasakları ile ilgili düzenlemeler esas olarak Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre düzenlenmektedir.

Rekabet yasaklarında esas olan kanuni ve sözleşmesel rekabet ihlallerinin engellenmesi şeklinde açıklanabilir. Rekabet yasakları sözleşme ilişkisi içerisindestatüye bağlı kanuni birer yükümlülükken, rekabet sınırlandırmalarında statüden doğan kanuni bir yükümlülük bulunmamaktadır.

Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuatlarda düzenlenen rekabet yasaklarında genel amaç ortak ve/veya yöneticilerin şirketlere karşı olan sadakatlerini kanuni olarak güvence altına almaktır. Ortak ve/veya yöneticilerin şirketler bünyesinde gerçekleştirdikleri faaliyetlerden başkaca faaliyetler ile fayda sağlamamak, başkaca teşebbüsler ile aynı pazar alanı içerisinde gerek kendisi gerekse üçüncü kişiler adına iş görmemek gibi yükümlülükleri bulunmaktadır. Ayrıca şirketler harici başka teşebbüsler ile ikili ilişkiler içerisinde girmelerini, rekabet edilen pazar içerisinde benzer nitelikli teşebbüslerde ortak, yönetici ve pay sahibi olmalarını yaptırımlara bağlamıştır.

Genel olarak Türk Ticaret Kanunu rekabet yasaklarının yaptırımı birbirileri ile benzerlik göstermektedir. Rekabet yasaklarını ihlal ile oluşan zararların tazmini, rekabet yasağını ihlal eden ortağın kendi adına yaptığı işlemin şirket adına yapılmasının istenmesi, yapılan işlemin kendi adına değil de üçüncü kişiler adına olması durumunda elde edilecek menfaatin şirkete bırakılmasının talebi başlıca benzerliklerdir.

Rekabet yasaklarının ihlali ile ortaya çıkan yaptırımlarda görülen esas ortak amaç ekonomik zararların giderilmesi ve ihlal sonucu talep hakkı doğan şirketin, hak kayıpları neticesinde rekabet gücünün azalmasının önlenmesi gibi durmaktadır.

Zira Türk Borçlar Kanunu ile düzenlenen işçinin rekabet etmeme yasağının ihlali farklı yaptırımlara tabi olmakla beraber, korunan hak benzer niteliklidir. İşçinin, işveren yanında çalıştığı sürece edindiği, işverene ait müşteri ve Pazar çevresi, ticari sırları, know-how’ı, ticari sözleşmeleri ve bunların içerikleri, rekabet yasakları ihlal edildiği takdirde işverenin ekonomik olarak güç kaybetmesine ve rekabet edememesine neden olacaktır.

Rekabet yasaklarında, ihlallerden zarar görenlerin kanunda öngörülen yaptırımların uygulanmasını sağlaması için mahkemeler nezdinde yapacağı başvurular gereklidir. Halbuki rekabet sınırlandırmaları ile ilgili ihlallerde görevli olan Rekabet Kurumu, başvuru neticesinde bir karara varabileceği gibi, re’sen hareket etme yetkisine de sahiptir.

  • REKABET KURUMU VE REKABET KURULU
  1. Rekabet Kurumu

Rekabet Kurumu 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun uyarınca kurulmuştur. Kurumun esas amacı kısaca rekabeti engelleyici faaliyetleri ortadan kaldırmak ve serbest piyasa ekonomisine göre işleyişi sağlamaktır.

Rekabet Kurumu piyasayı etkileyecek kararları, Rekabet Kurulu kararları ve Rekabet Kurulunun yayınladığı tebliğler aracılığı ile gerçekleştirmektedir.

Rekabet Kurumu’nun teşkilatı, yönetim ve çalışma kural ve yöntemleri 07.12.1994 tarih ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un 62. Maddesi gereğince hazırlanan Yönetmelik ile belirlenir.

Yönetmelik Resmi Gazete No:23026 21.06.1997 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Rekabet Kurumunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliktir.

Rekabet idari ve mali özerkliğe sahip bir kamu tüzel kişisidir. Rekabet Kurumu ,rekabet hukuku çerçevesinde gerek 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 6098 sayılı Borçlar Kanunu ve diğer rekabeti önleyici ilgili mevzuat hükümlerinde öngörülen görevleri yerine getirmektedir.

Rekabet Kurumu tamamen bağımsız bir şekilde görevini ifa etmektedir. Hiç bir organ, makam merci ve kişi gerek öninceleme, gerekse soruşturma aşamalarında veyahut çıkarılan tebliğlerin hazırlanması esnasında Kurumun nihai kararlarını etkilemek amacı ile emir, direktif ve talimat veremez.

Rekabet Kurumu kurumsal yapı olarak Rekabet Kurulu, Başkanlık, Ana Hizmet Birimleri, Yardımcı Hizmet Birimleri ve Danışma Birimlerinden oluşmaktadır.

  1. Rekabet Kurulu

Kurum icra organı Rekabet Kuruludur. Rekabet Kurulu üyeleri farklı merciiler tarafından seçilmektedir. Kurul biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere 11 üyeden oluşur

Bakanlar Kurulu, dört üyeyi Rekabet Kurulu’un, iki üyeyi Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın, bir üyeyi Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Devlet Bakanlığı’nın, birer üyeyi ise Yargıtay, Danıştay, Üniversiteler Arası Kurul ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin her boş üyelik için kendi Kurumları içinden veya dışarıdan göstereceği ikişer aday arasından seçer.

Kurul’un ülke çapındaki rekabet ihlallerinin, rekabeti sınırlandırıcı sözleşme e anlaşmaların, haksız rekabet durumlarının önüne geçebilmesi adına Kurul başkanı ve üyeleri hukuk, iktisat, mühendislik, işletme, veya maliye dallarında yurt içi ya da yurt dışında en az dört yıllık yüksek öğrenim görmüş, mesleki açıdan yeterli bilgi ve deneyime sahip bulunan ve meslekleri ile ilgili olarak kamu veya özel sektörde en az on yıl çalışmış olanlar arasından atanır.

Kurulun verdiği kararlar faaliyet alanı içerisinde belirli başlıklarda toplanmaktadır.

  • Kurul rekabet ihlallerine ilişkin başvuruları inceler,
  • İzne tabii birleşme ve devralmalara dair karar verir
  • Özelleştirme önbildirim başvurularını inceler ve haklarında karar verir
  • Menfi tespit/Muafiyet başvurularını inceler ve haklarında karar verir
  • Görüşün talep edilmesi halinde, görüşünü açıklar
  • Pişmanlık başvurularını inceler ve haklarında karar verir.

Rekabet ihlallerine ilişkin başvurular, ihbar, şikayet veya Gümrük ve Ticaret Bakanlığını talebi ile başlatılabildiği gibi, kurul re’sen de harekete geçip inceleme yetkisine sahiptir. Rekabet ihlallerine ilişkin başvurulara altmış gün içerisinde cevap verilmemesi durumunda başvuru reddedilmiş sayılır.

Kurul’un rekabet ihlallerine ilişkin başvuruyu kabul etmesi veyahut resen araştırma yapılmasına kanaat getirmesi durumunda kurulca ön araştırma yapılmasına veya doğrudan soruşturma açılmasına gerek olup olmadığı otuz gün içerisinde belirlenir. Başvuru sahibinden yeni bilgilerin gelmesi veya başvuru sahibinden başvuruya ilişkin yeni bilgi ve belgelerin istenmesi ya da başka bir Kurum’un görüşünün alınması gerektiği hallerde söz konusu otuz günlük süre ilgili bilgi, belge ya da görüşün Kurum kayıtlarına girmesinden itibaren başlar.

Önaraştırma yapılmasına karar verilmesi halinde, raportörlerin görevlendirme tarihinden itibaren en fazla kırk gün içerisinde soruşturma açılıp açılmayacağına karar verilir.

Bu hususta karışıklık bulunduğunu kanaatindeyim. Zira Rekabet Kurumu Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’in 14. Maddesinde Kurul’un görevleri arasında önaraştırma raporunun Kurula teslim tarihinden itibaren 10 gün içerisinde soruşturma açılmasına ya da açılmamasına karar vermek olarak belirtirken, Rekabet Kurumu’nun resmi internet sitesinden ulaşılan hizmetler kısmında yönetmelikte hiç değinilmeyen 40 günlük bir ibare bulunmaktadır. Yönetmelik hükümlerince çalışma usul ve esasları belirlenmiş olan Kurum’un daha açıklayıcı olması ya da Yönetmelik içerisinde daha belirgin sürelerin belirtilmesi faydalı olabilirdi görüşündeyim.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde soruşturma açıldığına ilişkin bildirim on beş gün içerisinde yapılır. Soruşturma raporunun tebliğinden sonra tarafların savunmalarını göndermek için otuz gün süreleri bulunmaktadır. Tarafların savunmalarına karşı raportörler savunma Kurum kayıtlarına girdiği tarihten itibaren on beş gün içerisinde ek görüş tebliğ edebilirler. Taraflar bu görüşe de otuz gün içerisinde cevap verebilirler.

Savunma safhasının bitiminden itibaren gerekli görülmesi veya talep halinde altmış gün içerisinde sözlü savunma toplantısı gerçekleştirilir. Sözlü savunma toplantısı yapıldıktan on beş içerisinde nihai karar verilir.

Kurul’un soruşturmaya yer olmadığı kararı nihai karar hükmünde olup soruşturma yapılması gerektiği kararı ara karardır. Burada belirtmek gerekir ki Kurul’un kararlarına karşı Danıştay yargı yolu açıktır.

Birleşme ve devralmalar ile ilgili Kurul’a başvurulması halinde Kurul bir ay boyunca hiçbir işlem gerçekleştirme ise bu durum işleme izin olarak kabul edilir. Bildirimin tam ve eksiksiz yapılması durumunda gerçekleştirilecek öninceleme sonucuna göre yine bir ay içerisinde iznin verilip verilmeyeceğine karar verilir. Önincelemede izin verilip verilemeyeceğine karar verilemez ise soruşturm sürecine ilişkin süreler geçerlidir.

Özelleştirme ile ilgili ön bildirim başvurularında Kurul, ön bildirim Kurum kayıtlarına girdiği tarihten itibaren kırk gün içerisinde bir görüş oluşturarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na bildirir.

Menfi Tespit ve Muafiyet başvurularında süre öngörülmemek ile birlikte bildirimden sonra en geç otuz gün içerisinde yapılan inceleme sonucuna göre karar verilemesi esastır.Menfi tespit başvurusunda teşebbüsler aralarında gerçekleştirdikleri anlaşmaların, uyumlu eylemlerin, teşebbüs birliği, birleşme devralma , hakim durum yaratma gibi uygulamaların rekabet kurallarını ihlal edip etmediği öncelikli öğrenilmek istenen amaçtır. Muafiyet başvurunda amaç ise Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. Maddesinde belirtilen rekabeti sınırlayıcı anlaşmaların, uyumlu davranışların aynı Kanun’un 5. Maddesi uyarınca sayılan muafiyet hallerine tabii olup olmadığının öğrenilmesidir.

Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 16. Ve 17. Maddeleri bu kanun kapsamında yasak sayılan rekabeti engelleyici nitelikteki her türlü davranış dolayısı ile ilgili cezai hükümleri kapsamaktadır. Teşebbüsler Kurulca re’sen öninceleme ya da soruşturmaya geçilmediği durumlarda ya da öninceleme veyahut soruşturma evresi başladıktan sonra ellerinde bulunan bütün bilgi ve belgeleri Kurul’a sunarak Kanun tarafından belirlenmiş olan cezai müeyyidelerde indirime gedilmesini talep edebilirler.

Madde 16 :Kurul, teşebbüs niteliğindeki gerçek ve tüzel kişiler ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerine;

  1. a) Muafiyet ve menfi tespit başvuruları ile birleşme ve devralmalar için izin başvurularında yanlış ya da yanıltıcı bilgi veya belge verilmesi,
  2. b) İzne tabi birleşme ve devralmaların Kurul izni olmaksızın gerçekleştirilmesi,
  3. c) Kanunun 14 ve 15 inci maddelerinin uygulanmasında eksik, yanlış ya da yanıltıcı bilgi veya belge verilmesi ya da bilgi veya belgenin belirlenen süre içinde ya da hiç verilmemesi,
  4. d) Yerinde incelemenin engellenmesi ya da zorlaştırılması,

hallerinden (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilenler için teşebbüsler ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin binde biri oranında, (d) bendinde belirtilenler için ise aynı şekilde saptanacak olan gayri safi gelirlerinin binde beşi oranında idarî para cezası verir. Ancak bu esasa göre belirlenecek ceza onbin Türk Lirasından az olamaz. Bu fıkranın (b) bendine göre idarî para cezası birleşme işlemlerinde tarafların herbirine, devralma işlemlerinde ise sadece devralana verilir.

Yerinde incelemenin mahkeme kararı ile gerçekleştirilmesi, yerinde incelemenin engellenmesi ve zorlaştırılmasına ilişkin olarak bu Kanunda öngörülen idarî para cezasının uygulanmasını engellemez.

Bu Kanunun 4, 6 ve 7 nci maddelerinde yasaklanmış davranışlarda bulunanlara, ceza verilecek teşebbüs ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin nihai karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa nihai karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde onuna kadar idarî para cezası verilir.

Teşebbüs veya teşebbüs birliklerine üçüncü fıkrada belirtilen idarî para cezaları verilmesi halinde, ihlalde belirleyici etkisi saptanan teşebbüs veya teşebbüs birliği yöneticilerine ya da çalışanlarına teşebbüs veya teşebbüs birliğine verilen cezanın yüzde beşine kadar idarî para cezası verilir.

Kurul, üçüncü fıkraya göre idarî para cezasına karar verirken, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 17 nci maddesinin ikinci fıkrası bağlamında, ihlalin tekerrürü, süresi, teşebbüs veya teşebbüs birliklerinin piyasadaki gücü, ihlalin gerçekleşmesindeki belirleyici etkisi, verilen taahhütlere uyup uymaması, incelemeye yardımcı olup olmaması, gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel zararın ağırlığı gibi hususları dikkate alır.

Kanuna aykırılığın ortaya çıkarılması amacıyla Kurumla aktif işbirliği yapan teşebbüs ya da teşebbüs birlikleri veya bunların yöneticileri ve çalışanlarına, işbirliğinin niteliği, etkinliği ve zamanlaması dikkate alınarak ve gerekçesi açık bir şekilde gösterilmek suretiyle üçüncü ve dördüncü fıkralarda belirtilen cezalar verilmeyebilir veya bu fıkralara göre verilecek cezalarda indirim yapılabilir.

Bu maddeye göre verilecek idarî para cezalarının tespitinde dikkate alınan hususlar, işbirliği halinde para cezasından bağışıklık veya indirim şartları, işbirliğine ilişkin usul ve esaslar Kurulca çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.

Madde 17 :Kurul, teşebbüs ve teşebbüs birliklerine, 16 ncı maddenin birinci fıkrasında belirtilen cezalar saklı kalmak kaydıyla,

  1. a) Nihai karar veya geçici tedbir kararı ile getirilen yükümlülüklere ya da verilen taahhütlere uyulmaması,
  2. b) Yerinde incelemenin engellenmesi ya da zorlaştırılması,
  3. c) Kanunun 14 ve 15 inci maddelerinin uygulanmasında, istenen bilgi veya belgenin belirlenen süre içinde verilmemesi,

durumunda her gün için, ilgili teşebbüsler ile teşebbüs birlikleri ve/veya bu birliklerin üyelerinin karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan, bunun hesaplanması mümkün olmazsa karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin onbinde beşi oranında idarî para cezası verir.

Birinci fıkranın (a) ve (c) bentlerine göre idarî para cezaları, bu bentlerde belirtilen kararlardaki yükümlülüklere uyulması için belirlenen sürenin dolmasından itibaren verilebilir. (a) bendindeki fiile ilişkin idarî para cezası, yükümlülük getirilen kararda herhangi bir süre belirlenmemiş ise, bu kararın tebliğini takip eden günden itibaren verilebilir. (b) bendindeki fiillere ilişkin idarî para cezası ise, fiilin gerçekleştiği günü takip eden günden itibaren verilebilir.

Pişmanlık başvurularına ilişkin Kanun’da öngörülmemek ile birlikte istenen bilgi ve belgelerin tamamlanmasından itibaren en geç bir ay içerisinde başvurunun kabul edilip edilmediğine ilişkin Kurul kararı başvuru sahibine iletilir.

Rekabet Kurul’u teşebbüslerin gerçekleştirdiği sözleşmeleri, rekabet engelleyici anlaşmaları, hakim durum yaratma eylemlerini, uyumlu davranışları, devralma ve birleşmeleri incelerken Kanun’da bahsedilmemiş bir takım kavramlardan faydalanır. Esasen bu kavramlar Türk Mevzuatı’nın hiçbir alanında tanımlı olmayıp, diğer kanunlardan uyarlama şeklinde uygulanmaktadır.

Yan sınırlamalar dediğimiz bu kavramlar Türk Borçlar Kanunu’ndaki yan edim yükümlülükleri olarak ele alınabilir. Teşebbüslerin sözleşmeler ile bir takım ticari faaliyetlere girişmeleri esnasında esas sözleşmeden ari olarak rekabetin kısıtlandırılmaması ve sınırlandırılmaması adına bir takım edimlerini yerine getirip getirmediklerinin irdelenmesi olarak da görebiliriz.

Kurulca verilen kararlarda, rekabet yasaklarını içeren sözleşmeler de dahil olmak üzere rekabet kısıtlamalarının yan sınırlama olarak sayılabilmesi için bir takım unsurların bulunması gerekmektedir. Bunlar Zorunluluk unsuru, objektiflik unsuru, makullük unsuru ve makul bir süreye bağlanma unsurudur.

Kısaca belirtmek gerekirse öncelikle sözleşmelerde kabul edilmiş olan rekabeti kısıtlayıcı şartların geçerli olabilmesi için öncelikle zorunlu olması gerekmektedir. Bu kavramdan kasıt, devralma veya birleşme gibi durumlarda Pazar payına sahip teşebbüsün payını devralacak kişinin kendi müşteri kitlesini yaratabilmesi ve sadakatini sağlaya bilmesi, know-how dan tam verimli olarak faydalanabilmesi, marka değerini koruyup marka e isim hakkı gibi değerleri güvence altına alabilmesi için bir takım rekabet önleyici faktörlerin sözleşme içerisinde bulunmasının zorunlu olmasıdır.

Objektiflik unsurunda esas olan somut koşullar uyarınca rekabeti kısıtlayıcı yasağın gerekli olmasıdır. Burada amaç rakip teşebbüsleri rekabetin ve piyasanın dışına itmek değil, yasağı koyan kim olursa olsun birleşme ve devralmalarda bu nevi bir yasağı öngörecek olmasıdır.

Makullük kıstası ise rekabet yasağının amaca hizmet etmesidir. Burada amaçlanan rakip teşebbüsü ticari hayatın dışına itmek ya da özgürlüğünü kısıtlamak değildir. Rekabet Kurulu kararlarında makullük kıstasında çoğunlukla coğrafi sınırlamalara bakmaktadır. Rekabeti kısıtlayıcı sözleşme taraflarının yoğunlaşmalarda zorunluluk unsuru ile uygun şekilde gerekli kazanımları edinmesi için belirli bir bölgeden uzaklaştırılması olarak da yorumlana bilmektedir.

Son yan sınırlama olarak makul bir süreye bağlanması gerekliliğidir. Rekabet Kurulu zorunluluk, objektiflik ve makullük unsurlarının yanında rekabet kısıtlayıcı işlemlerde makul bir sürenin belirlenmiş olmasını öngörmektedir. Makul süre Rekabet Kurul tarafından verilen kararların içeriğine göre değişebilmektedir. Nitekim Kurul bazı kararlarında 3 yıllık süreleri fazla uzun bulup, 2 yıla indirebilirken, diğer kararlarında 5 yıllık bir süreyi makul görebilmektedir. Belirtmek gerekir ki kurulun çoğu kararında makul süre olarak 3 yıllık bir sürenin kabul edildiğini söyleyebiliriz. Kurul 10.11.2015 tarihli 15-40/661-229 sayılı kararında, bölge paylaşımı yapan teşebbüslerin ayrılmasına ilişkin sözleşmenin soruşturulması sırasında, bölge paylaşımı zorunluluk, objektiflik ve makullük kavramlarına uygun bulmasına rağmen, teşebbüslerce süre sınırlaması belirtilmemesini uygun bulmamış ve yapılan sözleşmedeki rekabet etmeme yasağının süresinin  3 yıl olarak belirlenmesi gerektiği ifade etmiştir.

SONUÇ

Arzın talebe yetişemediği serbest piyasa ekonomisinde, teşebbüslerce bir çeşit ekonomik harp olarak gerçekleştirilen rekabetin; yine bu teşebbüslerce tekel olup piyasada hakim durum yaratma çabasının önlenmesi önem arz etmektedir. Ayrıca teşebbüsler arası anlaşmalar ile talep edenlere karşı bir güç birliği oluşturulması gerek serbest piyasa ekonomisini gerekse talep edenlerin menfaatini olumsuz olarak etkileyeceği için rekabetin teşebbüsler harici olarak düzenlenmesi ve korunması gerekmektedir.

İşte bu noktada Anayasa ve Kanunlar ile getirilen güvenceler ile talep edenlerin haklarının korunması, serbest piyasa ekonomisin devamlılığının sağlanması, ürün ve hizmet kalitesinin sürekli üst seviyelere çıkartılması, teknolojik ve ekonomik buluşların gelişi hızlandırıcı katalizör olarak etki edebilmesi için piyasa arzının mümkün kılınması, üretim olanaklarının arttırılarak istihdamın geliştirimesi amaçlanmaktadır.

Ülkemizde Bağımsız bir Kurum olarak çalışan Rekabet Kurumu, geniş kanuni yetkiler, mali ve idari bağımsızlık, re’sen soruşturma hakkı ile rekabetin korunması ve geliştirilmesinde esas merkez görevindedir.

                                                                                                                                                      Stj. Av. Anıl TEKİN

                                                                                                                                                           2016

 

 

KAYNAKÇA

Hirşt, Ernst: Ticaret Hukuku Dersleri, 3. B., İstanbul 1948, s. 164.

– Sayhan, İsmet: Anonim Şirketlerde Rekabet Yasağı, Yayınlanmamış  Yüksek Lisans Tezi, Konya 1993, s.11.

– Öztürk, Ergün: Rekabet Hukukunun Önemi, Ankara 2004, s. 1.

– Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, C. II, 9. B., Ankara 1998,  s. 1853.

– Can, Rekabet dergisi, S. 32.,  s. 6.

http://www.rekabet.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Genel-Bilgiler(e.t. 14.05.2016)

– Can, Rekabet dergisi, S. 32.,  s. 36

www.rekabet.gov.tr/File/?path=ROOT/1/Documents/Genel+İçerik/hizmet.pdf(e.t. 20.07.2016)

 

 

 

UYARI: Bu sitede yer alan bilgiler, makaleler, kararlar ve sair paylaşımlar Avukatlık Kanunu, TBB Reklam Yasağı Yönetmeliği ve TBB Meslek Kuralları ile ilgili mevzuat hükümleri dikkate alınarak ve meslek itibarını zedeleyecek her türlü tavır ve davranıştan özenle kaçınılarak hazırlanmaktadır. Site içeriğindeki paylaşımların herhangi birinde reklam, tanıtım, pazarlama, iş sağlama amacı güdülmemektedir. Bu sebeple, bu bilgilerin profesyonel danışmanlık hizmeti yerine geçtiği kabul edilmemelidir. Site içeriğinde bulunan her türlü paylaşım Göçük Hukuk Bürosu ekibinin bilgi ve emeğinin ürünü olup, FSEK kapsamında eser niteliğindedir ve izinsiz kullanımı yasaktır.